15 Nisan 2023 Cumartesi

Lev Tolstoy - Kroçyer Sonatı

 Olayların kitabı!  Kruetzer Sonatı


" Lev Nikolayeviç Tolstoy " (dünyayı karıştıran, birçok hakarete uğrayan, insanların ne olduğunu anlatmaya çalıştığı için "sapık" damgasını da yemiştir /  yedi mi? ) yedi. - Yer -

İnsanların gerçekleri yüzüne vurduğunda rahatsızlık duyarlar, öfke kusarlar, saldırırlar.
Neden ?

"Dinlemezler" (hem neden dinlesinler ki?) Kişinin huzurunu kaçıran insanı kimse dinlemez. O sebeple esasında duy-maz-lar. Duymak için sebepler arama gerek yok. İnsan yaradılışının olduğunun dışında eğitilmesinin günümüzdeki gün-yüzüne çıkmış gerçekleridir

Aslında Tolstoy için bir inceleme yapmayı düşünmüyordum. (Hiçbir inceleme yapmak istemiyorum) Tolstoy kendini ifade edememiş benim Tolstoy`u anlatmam demek Tolstoy kadar tepki almam demek gibi bir durumu kabullenmem demekti.

Aldık kabul ettik!

Tolstoy`un incelemesini yapmam için Tolstoy kadar kitap yazmam gerekir. Hatta çıtayı biraz daha kısaltalım. En az onun kadar kendi hayatımı yazar olarak yaşamak lazım. Nitelikli bir tane eser. " Var mı ? Yok! "
O zaman onu anlamakta o kadar kolay olmasa gerek.

Kısaca kitabı acıklamaya çalışalım sonra da "spoiler" vererek inceleme yapalım
Yazar Lev Tolstoy Kruetzer Sonatı   kitabında, uzun tren yolculuğunda bir adamın hayat hikayesinin bir bölümünü dinleyecektir. Bu hikayeden daha fazlası vardır. Lakin bu hikayeye geçmeden evvela trendeki insanların "sevgi" nin ne olduğunun tartışması geçer.

"Sevgi neydi?"
Yolculardan bir kadın sevgiyi şu şekilde tanımlıyor

"Sevgi, bir erkeği ya da kadını geri kalan tüm erkeklere ya da kadınlara yeğlemektir.”


Sonra muhabbet evliliğe dönüyor ve bir adam:

“Var! Peki ama niçin var? Evlilikte bir giz olduğunu sanan insanlar için vardı, şimdi de var. Tanrı’nın önünde zorunluluğunu yüklendikleri bir giz. Onlar için var evlilik, ama bizim için yok. Biz de insanlar yalnızca cinsel ilişkiyi düşünerek evleniyorlar, sonunda da aldatmaya ya da zorbalığa vardırıyorlar işi. Yalnızca aldatmayla biterse katlanması kolay oluyor. Karı koca, tek eşli yaşıyorlarmış gibi aldatıyorlar insanları, oysa çok karılı, çok kocalı olarak yaşamaktadırlar...."

Bunun gibi sorgularla Tolstoy insanın içine düştüğü durumu, bir başka yolcunun (arka koltuktan) sohbete dahil olmasıyla roman başlamış oluyor.

Davetsiz misafirin adı Pozdnişev dir. Kendisini oradaki insanlara takdim ettiğinde ortamın havası bir anda değişir. -kompartıman dahi değiştirecek kadar- .


~ ~ Buradan sonrası "Spoiler" içermektedir ~ ~

~ İncelemeye ~

SPOILER


SPOILER


SPOILER

 Pozdnişev  "Ilkbahar başlarıydı" diye başlar hikayesine. Üç kişiyle başlayan yolculukta, yaşlıca bir kadın, kırk yaşlarında bir adam ve sohbete dahil olmak istemeyen bir ihtiyar. Sonradan dahil olan tüccar..

Bunları izleyen gizli kahraman (Tolstoy) hemen yan çaprazda onları dinlemektedir. Gizli kahraman (Tolstoy) dinleyici konumunda anlatır hikayesini. Hemen karşısında oturan (benim hayal ettiğim kadarıyla) Pozdnişev (yolculuğun sonuna kadar beraber gidecekler) çayı seven adamın ta kendisidir. Hikâyenin kahramanı zaten odur.

Buradaki olayı esasen Pozdnişev ile Tolstoy`un aynı kişi olduğunu ama iki farklı karakter olarak yer aldığını da söyleyebiliriz. Hem soru soran, hem dinleyen, hem de yorumlayan iki kişi gibi görünse de aslında yazarın kendisini ifade etmesinin romanlanmış biçimidir.

Hikayenin olay yaratan tarafı zaten Pozdnişev karakterine vermiş olduğu düşüncelerini anlatan sansasyonel fikirleridir. Tolstoy, Pozdnişev `e öyle sert bir karakter verir ki, okuyucularınin büyük bir bölümü (biz de dahil olmak üzere) bütün dünya okurları ve de elestirmen-yazar-yazanlar (yazanlar diyorum: her kitap cıkartan yazar olduğunu zannediyor)  olay örgüsünu kabul edemezler. Etmez istemezler (kim etmek isterki gerçeğin bütününü).

Aslında bu tablonun (insanların) ruh bölümünü oluşturmaktadır.

Tolstoy eğer insanların beklentilerini yazmak isteseydi, o Tolstoy değil de sıradan bir yazar olurdu. Misal "Bir Gencin Dramı"yla öykücü olurdu.

-
Ya da sadece yazar olmak isteseydi, insanlara gerçekleri yazmak yerine. Romantik-aşk-romantizm hikayeleri ile geçiştirirdi. Oysaki kitaplarına baktığımızda "bir yerlerde" natüralist (tek tür roman olduğunu var saymıyoruz elbette felsefe ve sosyolojiyi de içermekte) , natüralist olduğu kadar realisttir. "İvan İlyaç`ın Ölümü" romanı da buna benzer romandır aslında.

Burada biraz saçmalamış olabilirim "siz burayı görmezden gelebilirsiniz."
-

Konumuza geri dönelim.

Evlilikler, okumuşluklar,aldatmalar, sevgi, üç dört kişi arasında tartışılırken (bu bölümü cok uzatmadan) sevgi konusu birisinin dikkatini çeker ve Pozdnişev konuya "sevgi nedir?" tartışmasını duyduğunda dahil olur.

Bu kır saçlı adam (Pozdnişev) kadını sıkıştırmak için sevgiden anladığının ne olduğunu açıklamasını ister.
Yaşlıca kadın sevginin :
"Sevgi, bir erkeği ya da kadını geri kalan tüm erkeklere ya da kadınlara yeğlemektir.

Evlilikte sevginin büyük önem taşıdığını anlatmak istesede Pozdnişev için sevgi ve evlilik aynı yerde barınmadığının fikrindedir. hatta biraz daha gözle görünür söylemek gerekirse: evlilik doyum ve yönetim düzeneyi üzerine kurulur. Büyük balık küçük balığı gömer :)

Avukat, kadının düşüncesini anlatmak için araya girer ve:
Avukat, kadını göstererek araya girdi: “Bayan, evliliğin önce sevgi bağlılığının bir sonucu olması gerektiğini, yani, ortada böyle bir sevgi var ise, yalnızca o durumda evliliğin, nasıl söylemeli, kutsal bir evlilik olacağını söylemek istiyorlar. Özünde gerçek bağlılık ile sevgi bulunmayan bir evlilikte ahlâki zorunluluklar yok demektir. Bayana döndü avukat. Doğru mu anlamışım?” der. Kadın da bunu onaylar.

Pozdnisev ne kadar yeğ tutacağını merak edince "ne kadar sürebilirse..." "belki bir ömür."

Gerçekten sürer mi?
Tolstoy ilk dokunuşu aslında burada yapar. Evlilik diğer insanları yeğ tutarken neyden bahseder? Aldatmaktan mı? Evlendiğinde eş dostu bir kenara koyup kadın/erkek eşi ve çocukları dışında kimseyle (dost, arkadaş, akraba) görüşülmemesi gerektiğini dile getirir? Varsa varsa yalnızca eş ve çocukları olmalıdır (olmalı mıdır?) Bu hayattan soyutlamadır ve bu ülkemizde de böyledir. Sözünü geçiren kadın/erkek baskın karakteriyle diğerine tasmayı takar.

Yanlış anlamadınız evet demek istediğim de aslında tam da böyledir. Bir eş alırsınız ve köpek tasması (misali) takar ve istediğiniz gibi yönetmek istersiniz.

"Hayattan tüm bağını koparmak?" Böyle bir dünya mı olmalıdır? Bir insana sahip olmak (evlenmek diyelim) ona tasma takıp dilediği ve müsade ettiği kadarıyla mı yaşamasına müsade etmektir? (Sevgiliyken bu kadar cüretkâr olmuyor insanlar) ve, bir imza ile bütün hürriyetini insanın aldığını mı dile getiriyor Tolstoy?

Bu kır saçlı adam (Pozdnişev)
Evlilikten bahsederken (kadının anladığı sevgiyi) sizin anladığınız sevgi yalnızca romanlarda olur diye dile getiriyor. Oysaki gerçek hayatta böyle midir? Peki neden değil. Böylesi onurlu bir duygu neden barınmıyor yüce aile makamında?
(Bu kadar fesatlık varken olması da mümkün değil. Ama Tolstoy daha farklı bakıyor hikayeye)

Kadın evli olsa da (Pozdnişev hikayenin ilerleyen yerlerinde -aslında kendi ahmaklığından- elbette bir gün evli olduğu adamı aldatıp (fiziksel veya ruhen) başka birini seveceğini dile getirir. ) "kitabın tamamına bakarsak, kadını da erkeği de aldatan taraflar olarak ele alır.

Pozdnişev`in hayatına baktığımızda daha küçük yaşlarda ilişkiye girmeye başlar. Buna sebep olan yine arkadaşlarına uymasıyla başlar ama hikaye öyle ilginçtir ki bir kemancı ortaya çıkıverir bi anda. Sonra eşi ile tanıştırmak ister. (Oysaki kemancı gençliğinde ipe sapa gelmeyecek arkadaşının kardeşidir! ) ben bu hikayenin bir benzerini, başka bir yazardan farklı olarak okudum. Eminim okuyanlarınızda vardır.

Yazar Miguel-de-Cervantes `in Don-Quijot (Don Kişot  romanında bir hikaye geçer. Adam eşini çok sevmektedir. Karısı çok güzeldir. Kendisini aldatıp aldatmayacağını öğrenmek için bir dostundan yardım ister (veya bunun gibi bir şey) . Kendisi seyahate çıkar. Dostu da (istemeyerek) onu ayartmaya çalışır. Sonuç alamaz. Arkadaşı daha fazla para vererek görevine devam etmesini ister. Oyun devam eder. Sonunda buna ders vermek için bir oyun oynamaya karar verirler)

Pozdnişev aslında eşine sunmuş olduğu kendi elleriyle mutsuz evliliği olan adam tarafından bir müzisyen ile tanıştırma hatası yapar. Eşi piyano çalarken, kemancı da profesyonel sanatçıdır. Eşini kıskanan Pozdnişev olayları kendi dünyasında büyütmeye başlar. (Karaktere göre kadın mutlaka aldatacaktır. Çünkü geçmişinde buna benzer izleri taşır Pozdnişev

Geçmişte yaşamış olduğu gençlik tecrübeleri veya kadın-erkek ilişkileri kendisinde büyük izler bırakır (burada Tolstoy zaten çocuk yaştaki birinin geneleve olan ziyaretiyle bütün dünyasınım, saflığının yerle bir edildiğini vurgular) . -konuya ileride tekrar değimeceğiz-

Pozdnisev`in yıkılmış dünyasında bir insanın sevgiye bir anlam katabilmesi mümkün müdür? O zaman Tolstoy burada bunu mu anlatmak istiyor olabilir mi? Bakalım kadın ile Pozdnisev arasında nasıl bir konuşma geçiyor.

*  ..."Doyum, bıkkınlık da vardır işin içinde. Ömür boyu bir kadını ya da erkeği sevmek... (Adam istekle çekti içine sigarasının dumanını.) Bir mumun ömür boyu yanacağını söylemek gibi bir şey bu.”

Kadın,
“Ama siz hep bedensel sevgiden söz ediyorsunuz,” dedi. “Ülkülerin benzerliğinden, ruhsal yakınlıktan doğan sevgiyi kabul etmiyor musunuz?”

Nasıl edebilir ki? Pizdnişev zaten her şeyini kaybetmiş. Evlendiğinde değil evlenmeden önce kaybeder daha çocukluğunda.
Evlendiğinde ise aşka olan güvenini de sorgulayacaktır.

-

“Ruhsal yakınlık! Ülkülerin benzerliği! Peki ama bunlar için bir yatağa girmek şart mı? (Kabalığımı bağışlayın.) Oysa ülkülerinin benzerliği yüzünden birlikte yatıyorlar insanlar.”

Sinirli sinirli güldü adam. Avukat,

“Ama izninizle,” dedi, “gerçekler sizin söylediklerinize ters düşüyor. Evlilik kuruntunun var olduğunu, insanların ya da insanların çoğunluğunun evliliği sürdürdüğünü, çoğunun da dürüst, sürekli bir evliliği yaşadıklarını görüyoruz.”

Kır saçlı adam gene güldü. (Pozdnişev)

“Evliliklerin sevgi üzerine kurulduğunu söylüyorsunuz, duygululuk dışında sevginin varlığından kuşkulu olduğumu belirttiğimde ise bu kez, bana sevginin varlığını evliliğin varlığıyla kanıtlamaya çalışıyorsunuz. Evet, günümüzde evlilik yalnızca bir aldatmacadır!”

“Hayır efendim, izin verin,” dedi avukat. “Ben yalnızca, evlilikler vardı, günümüzde de var diyorum.”

“Var! Peki ama niçin var? Evlilikte bir giz olduğunu sanan insanlar için vardı, şimdi de var. Tanrı’nın önünde zorunluluğunu yüklendikleri bir giz. Onlar için var evlilik, ama bizim için yok. Bizde insanlar yalnızca cinsel ilişkiyi düşünerek evleniyorlar, sonunda da aldatmaya ya da zorbalığa vardırıyorlar işi. Yalnızca aldatmayla biterse katlanması kolay oluyor. Karı koca, tek eşli yaşıyorlarmış gibi aldatıyorlar insanları, oysa çok karılı, çok kocalı olarak yaşamaktadırlar.

Tolstoy Pozdnişev`i kullanarak sevgi-evliliğin şeklini kurarken, - hikâyenin devamında kız-erkek çocukları yetiştirilirken kişileri (karşı cins) erkeğin kadını maddi ve manevi olarak kullanmasının öğretildiğini, erkek çocuğuna kadının cinsel bir araç olarak anlatıldığını ve bunun yanlış öğretiler olduğunu dile getirmek ister - amacının bir yuva kurulması bu yuvada "sevgi"nin insan tarafından sözcükte bırakılarak, evlenin ve soyunun devamı için çocuk yapın olarak bakılıyor. Oydaki evlilik iki insanın hayatlarını birleştirdiği mutlu, sağlıklı, huzurlu bir ortamın olmasını sağlamanın önemini anlatmakta.   
    ~Oysaki birçok okur bu konuyu (kitabın genelini) Tolstoy`un kadınları aşşağılamak olaral algılandığı veya bilinçsizce inceleme yapıldığından dolayı konunun özeti başka bir noktaya kaymaktadır. Yer yer erkeklere de ciddi ithaflarda bulunmaktan geri durmamış
~
"13 çocuklu Tolstoy, yaşamından mı şikayetçidir, yoksa önce ailedeki sevgiyi kazandıktan sonra mı böylesi bir çabaya girişti?.. " bir yerlerde bir hata mı yaptı dersiniz." Yazarın bir insan olduğunu ve insanlara vermek istediği öğütlere kendisi ne kadar uyuyor. Tezat oluştursa da, normal şartlarda mantıklı bir açıklık getirmiş (Kitabın bütününde). Katılıyor muyum bu mantığa? Ne katılıyorum ne katılmıyorum.
Şu kadarını söylemem gerektiğini biliyorum.
"Evlenmek için evlenilmemeli, soy yürüsün diye başkasının hayatı zehir edilmemeli, evlenilecek insan üzerinde doğru sorular sorulmalı, kırmızı çizgiler belirtilmeli, sevgi ile başlayan evliliklere bakıldığında o da hüsranla sonuçlanıyor. Bunun sebebi "ileride düzelir, nasıl olsa kendi fikrimi empoze ederim" diye çıkılan yolda tepetakla olan binlerce evlilik. Zor zanaat kısacası :)
~
Avukat:
“Kuşkusuz, evlilikte kritik anlar da olur,”   

Avukat burada durumu kurtarıyor gibi görünüyor (kendi kıçını :)  )

~
Muhakkak olacaktır. Olması da muhtemeldir. Sorunsuz bir evlilik yürüyorsa, kimse kimseden şikayetçi değilse, herkesin yasantısını da kimse sorgulamıyor. Her şeyin oluruna gidiliyorsa, orada çok büyük bir hata vardır. Doğru mu Tolstoy amca?
~
Ve artık Pozdnişev kendisini tanıtma zamanının geldiğini düşünür ve kendisini (sahnede ki ana-karakter) şöyle tanıtır. 

“Pozdnişev’im ben. Sözünü ettiğiniz o kritik anı yaşamış, o anda karısını öldürmüş Pozdnişev.”

~
Buradan sonra dinleyici kişisi ve Pozdnişev`i uzun bir yolculuğun devamına bırakır Tolstoy. Hem soracak hem dinleyecek hemde anlatacaktır.
~

~ Herkes sevgiye kendi düşünceleriyle dahil olur. Kimine göre sevgiyi aşka, aşkı sevgiye tercih eder. Aşk geçici bir heves midir? Yoksa aşkın büyüsünü bozan aslında yalanların ortaya çıkışıyla bozulmaya mı yüz tutar? (İlla ki birileri bir şekilde yalan söyler) . Maddi sıkıntılar mı insanı düşünden uyandırır. Aslında büyü bozulmasının sebepleri satır satır sıralanmıştır Tolstoy`un gözüyla. En çok dikkatimi çeken altı çizili sahnelerden bir tanesinin  torumunun mantığı şuydu  /alması gerekilen tat-sebep-amaç-hedef tutku vs ne ise alıntı ve sonrasında yalnızsındır~

"Belki de aşk büyüklere göre değildir." (Nokta)

Ve Pozdnişev anlatmaya başlar.

"...Toprak sahibi bir çiftçiyim ben, ayrıca üniversitede asistanım, dahası, soyluların seçilmiş başkanıydım. Evlenmeden önce her bekâr erkeğin olduğu gibi benim de aşağılık bir yaşamım vardı; çevremin tüm erkekleri gibi, rezil bir yaşam sürerken, nasıl yaşamam gerekiyorsa öyle yaşadığıma da inanıyordum. Sevimli, iyi ahlâklı bir insan sayıyordum kendimi...."
~
Herkes kendini ahlâk bekçisi görürmüş ya, oysaki bekçinin yedi haltı gören bilir.
(Kitap ilerledikçe Pozdnişev kendisinin ne kadar aşşağılık bir adam olduğunu dile getirir)
   - fakat buradaki asıl gözden kaçan görüntü Pozdnişev`e çizilen karakterin cahil biri olmadığını en başta Tolstoy`un okurlara sunması. Ne diyor ? "Toprak sahibi ! Çiftçi! Üniversite de asistan! Soyluların seçilmiş başkanı!  Yani okumuş insanların maddi zenginlik insanların içerisinde seçkin olmak sizi yanılmasın mı demek istiyor. Neden Karakter Pozdnişev`i böylesi tanıtır.
Öylesine denk gelmiş mi ? Hadi dostum bunu böyle yorumlayamayız. Özellikle karakterler belirlenir. Rast gele diye bir şey olamaz. 
Yazarlar karakterleri ismini seçmesinin bile bir sebebi belirleyerek koyar 😉
~

“İşin en iğrenç yanı da bu işte! (Sesini yükseltmişti.) Fiziksel ahlâksızlık değildi bu... Aslında hiçbir fiziksel çirkinlik ahlâksızlık değildir. Asıl ahlâksızlık, gerçek ahlâksızlık fiziksel birlikteliğe girdiğin bir kadınla ahlâk yönünden birliktelikten uzak durmaktır. İşte bu uzak durmayı kendime bir övünç nedeni görüyordum. Hiç unutmam, sevdiği için olacak, kendini bana vermiş bir bayana ücretini veremediğim için ne çok üzülmüştüm. Sonra ona para yollayıp, böylelikle kendisine ahlâk yönünden kendimi bağlı saymadığımı gösterdiğimde ancak rahatlamıştım... Bana hak veriyormuş gibi sallamayın başınızı. (Yüzüme bakarak birden bağırmıştı, sesini yükseltmişti.) Bilirim ben bu yolları. Siz hepiniz, siz de, az rastlanan bir örnek değilseniz, en iyi olasılıkla siz de benim o zaman düşündüğüm gibi düşünüyorsunuzdur. (Konuşmasını sürdürüyordu): Neyse, fark etmez, bağışlayın. Ama önemli olan bunun korkunç bir şey olması, korkunç, çok korkunç!”

~Gel/git kafalı olan birisi nasıl bir psijolojideyse Pozdnişev de öyle bir durumun içerisindeydi. Kimseye eyvallahı yoktu. "Beni anlamamanı anlarım, anlıyormuş gibi yapmanı anlamiyorum" veya "beni anlamamanı anlıayabilirim, anlıyormuş gibi yapmana katlanamam!" Biz normal insanlar da hep birilerini anlıyomuş gibi yaparız ama daha kendimize anlam veremediğimiz şu basit hayatta birilerini hep teselli ettiğimizi zannederiz (belki arada işe yarıyordur, olamaz mı?)
Asıl ahlaksızlığı fiziksel değil ruhsal ahlâksızlıktan dem vurur Pozdnişev. İşini yapan kadının sevgisine karşılik ücretini öderdi.
Pozdnişev`e sorsak: parayla ilişki yaşayan mı, para almadab yaşayan mı; yoksa, ruhuyla sevişip ücretini alması, ruhuyla sevişip ücretini almaması mı? - ahlâksızlık olurdu?- hem ruhunu orataya koyacak hem hak ettiğini alacak. Bize kalsa çok daha seçenekler de sunabilirdik.
~

Beni o olaya vardıran şeyin ne zaman, nasıl başladığını anlayın lütfen. "Her şey onaltı yaşında başladı." diye anlatır
* Henüz kadınları tanımıyordum, ama çevremizin tüm mutsuz çocukları gibi, artık günahsız bir çocuk da değildim: Arkadaşlarım beni baştan çıkaralı neredeyse iki yıl oluyordu; kadın, herhangi bir kadın değil, tatlı bir kadın, çıplak her kadın acı veriyordu bana.

~yani on dört. Yaşında başlıyor ilişkisine. Pişmanlık duyarak ve pişmanlık duyduğu halde yapmaya devam etmek zorunda kalarak. Çevresel bir faktör oluyor olay. Hani deriz ya "ne kadar embesilsin, aa ne kadar da beceriklisin..." işimize geldigi gibi kulp takariz insanlara. İşte o kulpun geri kalanı da (yaralar, acizlige daha acizlik eklenerek) bu çocukta toplanıyor.
Tolstoy (yazar) karakteri ruh karmaşasına aslında sokmuşur. Nefsine yenilen insanin düştüğü pişmanlık-durumunu yansitmayi hedeflemiş olsa gerek. ~

* Doktorlar da aldıkları maaşa karşılık bu gidişi izliyorlardı. Öyle olması da gerekiyordu. Ahlâksızlığın sağlığa yararlı olduğunu söylüyorlar, kurallar içinde, düzenli ahlâksızlığı kurumsallaştırıyorlardı. *
“Siz doktorları ne sanıyorsunuz? Bilimin kemirgenleridir doktorlar. Sağlığa yararlı olduğunu söyleyerek gençleri kim ahlâksızlığa sürüklüyor dersiniz? Onlar. Sonra da büyük bir ciddiyetle frengili gençleri iyileştirmeye çalışıyorlar.” *

~ Doktorları ve siyasetcileri de aynı kefeye koyuyor (genelevleri anlatırken buna ihtiyac olduğunu, sağlıklı ilişkiler içinde taramadan geçen hayat kadınlarının sağlıklı olduğunu, herkesin görevini bir hayli ciddiyetle yapıyorlar.
Aslında resmin başka yüzüne bakılacak olursa, resmi ve gayriresmi olması, ahlâk ile ahlâksızlığın arasında farkı da ortadan kaldırmış oluyoruz (yersek -işimize geliyorsa, "evet evet böyle olmalı- konuya katılıyoruz ).
Yani ?
Yanisi şu. Resmi evde çalışan "çalışan olarak anılıyor." Gayriresmi yürütülen ilişkilerde ise kadın...! Oluyor. "Anladınız siz." ~

Oraya geldiğimizde o paragrafı da paylaşacağım.
Devam edelim o halde


* Genç bir bayana bakışından hemen tanırsınız serseriyi. İşte ben de bir serseri olmuştum, öyle de kaldım. Bu, yok oluşuma neden oldu.” *

~ artık o bir ölüden farksızdır. Bunu tüm hücrelerine varana kadar kabul eder. Tüm saflığı giden bir insan halen yaşıyorum diyebilir mi ? Bilemem... ~

( " bu arada, kitabin yazarının Rus olduğunu unutmayalım " ) - NE FARK EDER ? -
Başka anlamlar belirlemeyin diye uyarayım dedim.  Evet sana katılıyorum beni okuyan güzel insan insan her yerde insandır.

* Ne olması gerektiğini, ama ne olduğunu düşünün bir kez! Kız kardeşimin ya da kızımın bulunduğu bir gruba böyle biri yaklaşacak olsaydı, onun nasıl bir adam olduğunu bildiğim için hemen yanına sokulup onu bir kenara çekmem, alçak sesle kulağına şöyle fısıldamam gerekirdi: ‘Adamım, senin nasıl biri olduğunu, gecelerini nasıl, kimlerle geçirdiğini biliyorum. Sana yer yok burada. Temiz, masum kızlar bunlar. Hadi çek arabanı...’ Bunu yapmam gerekirdi. Oysa biz ne yapıyoruz? Böyle biri ortaya çıkıp kız kardeşimi ya da kızımı kollarının arasında sıkarak onunla dans etmeye başladığında adam zengin, çevresi de genişse bayram ediyoruz. *

~ İnsanın kendi namusu söz konusu olduğunda bütün taşların yeri de değişir. Söz konusu Pozdnişev`in böyle düşünmesi değil, söz konusu bizlere söylemek istediği "yaşantıların" bize dönüşünde bizim neler hissedeceğimizin Tolstoy`un karakteri aracılığı ile yüzümüze tokat gibi çarpmaktır.

" Acıdı mı? Güzel. " :)
Acımadıysa durum sandığımızdan daha kötü demektir. ~

* ....dans etmeye başladığında adam zengin, çevresi de genişse bayram ediyoruz. Belki Rigolboş’tan sonra benim kız kardeşimin de işini bitiriyor adam. Hastalık falan kapacak olsa bile hiç önemi yok... *

~Sanırım ahlâkı ele alirken maddi benligi seven insanları gayet lezzetli anlatmış ~ açıklamaya gerek var mı konuyu? Sanırım yok..

* Penzenski ilinin bir zamanlar çok zengin, ama sonra tüm varlığını yitirmiş büyük toprak sahiplerinden birinin iki kızından biriydi. *
* Oysa o anda benim tek düşündüğüm şey gerçekte, jarse giysisinin ona çok yakıştığı, lüle lüle saçlarının çok güzel olduğu, onunla bir arada geçirdiğim o günden sonra hep ona daha yakın olmak istediğimdi. *
*nişanlıyken, geçmişimin bir bölümünü (özellikle son ilişkimi) olsun öğrenebileceği günlüğümü göstermiştim ona. Bu son ilişkimi, başkalarından da öğrenebilirdi çünkü, bu yüzden onun bunu benden öğrenmesinin daha uygun olacağını düşünmüştüm. Bunu öğrendiğinde içine düştüğü umutsuzluğu, şaşkınlığı hiç unutmam. O gün benden ayrılmak istediğini anlamıştım. Peki ama niçin ayrılmadı?..” *

/ ~ Bütün ahlâksız yaşantısına rest cekerek yeni bir hayata adım atmak isteyen Pozdnişev bütün saflığını kullanır. Sevgilisine (evleneceği kadına) günlüğünü okutmada herhangi bir ard niyet düşünmeden, "ben buydum" demek istercesine. Bütün ahmaklığını geride bırakmak kendi gerçeklerini gün yüzüne çıkartmak istercesine. (Pozdnişev iyi niyet belirtir. Nışanlısına her şeyi geçmişini  tüm çıplaklığı ile anlatır. ) ne kadar doğrudur. 
Siz olsanız anlatır mısınız? (Aslında anlatılmalıdır, ama karşısındaki insan asla dobra olmaz, özellikle bizim Türk milletimizde oni  koz olarak kullanmak için geçmişi saklar ve gün gelince yüzüne tokat gibi vurur.

Belki de ilk pişmanlığını da burada yaşamıştır Pozdnişev "göstermekte aptallık mı ettim?" Diye içinden geçirdi mi dersiniz?

Bunları anlatirken de roman yazarlarına , yazarlara hafiften giydirerek, saklanılan gerçekleri anlatmayan yazarlara da ver yansın ediyor. Hikayedeki karakterler hep masum mu ?" Sakladığıniz nedir yazar efendiler? Neden gerçekleri saklayıp, ilişkilerin öncesini sonrasını anlatmayarak "gerçekleri" neden saklıyorsunuz diye sitemde bulunur. İnsanlara masallar anlatmayın, "GERÇEKLER!" nerede diye soruyor aslında.

Demek ki senin kadar halkın kırbaçlarını yemeye razı değillermiş

Yüzüme öyle bakmayın, Rusya`nın o günki yaşantısı ile bizim Türk halkının bu gün ki yaşantısından bir farkı yok, kendinizi kandırmayalım. Belki bir asır evvel bu kitabı yadırgayabilirdik, bugün o lükse sahip değiliz sanırım. ~ /

- - - -
~ Tolstoy`u sorgulanışının bir sebebi de budur. "Birazdan geliyor. Kadının şöhret sarhoşluğu, erkeğin cinsel doyumsuzluğu ve aciz kalışının tablosunu çiziyor ~ sadece kadınları tokatlamiyor Tolstoy, erkekleri de yerin dibine sokmaktan geri kalmıyor (çünkü her şeyden haberi var ) :) ~ /

=== Pozdnişev devam ediyor anlatmaya. Bizde sakince dinliyoruz. "Ebevenylerin çocuklarını yetiştiriyoruz" diye yetistiremediklerini. ===

*
Bizim anlatımımızla en yüce, en şiir dolu aşkın ahlâk üstünlüğüne değil, fiziksel yakınlığa, ayrıca saç tarayışına, renklere, giysilere bağlı olduğunu yalnızca biz erkekler bilmiyoruz –bilmek istemiyoruz çünkü–, kadınlar çok iyi biliyorlar... Deneyimli bir yosmaya sorun bakalım, baştan çıkarmayı aklına koyduğu bir erkeğin karşısına yalancılığı, acımasızlığı, dahası ahlâksızlığı da anlaşılmış bir durumda çıkmayı mı yeğler, yoksa kötü dikilmiş, çirkin bir giysiyle mi... Hiç kuşkunuz olmasın, birinci şıkkı yeğleyecektir. Biz erkekler hep yüce duygulardan söz ederiz ama, aslında bizim istediğimiz bedendir. Bu nedenle her türlü iğrençliği bağışlarız, ama giyside en küçük bir çirkinliği, zevksizliği, biçimsizliği bağışlamayız. *

* Yosma bunun böyle olduğunu bilir, masum her kız ise hayvanlar gibi, içgüdüsüyle bilir. *
*
*
Yaşam amaçları bakımından da, yaşamın içeriği yönünden de insanlar çeşitli olduklarına göre, bu fark ister istemez onların dış görünüşüne de yansıyacaktır, böylece dış görünüşleri de kesinlikle farklı olacaktır. Ama mutsuz, küçümsenen insanlara da, en üst tabakadan soylulara da bakın: Hepsinde aynı süs, aynı biçim, aynı kokular, aynı çıplak kollar, çıplak omuzlar, çıplak göğüsler, giysinin sıkı sıkı sardığı aynı dışa taşkın kalçalar, küçük, değerli taşlara, parlak öteberiye aynı düşkünlük, aynı eğlence biçimi, danslar, müzik, şarkılar... İki çevrede de kadınlar karşı cinsi kendine çekmek için her türlü yola başvuruyorlar. Hiçbir fark yok aralarında. Kesin bir tanımlama yapacak olursak, yalnızca şunu söyleyebiliriz: Kısa süreli orospular genelde aşağılanır, uzun süreliler ise saygı görür.” *

/ ~ Devamında ise, kızlar ergenlik çağını geldiklerinde aileler çeyiz düzmeye başlıyorlar. Başlarından savmak için, ama neden ? Onca zaman büyütüm gözü gibi bakan anne-babalar evlatlarını neden def ederler. "Def etmek mi?" ~
~ Böyledir bu işler diyor Tolstoy. ~ /

* Tıpkı bir tuzak gibi. Gülmüyorum ben. İnanın, nikâhlar birer tuzak olarak düzenleniyor günümüzde. Doğal bir şey mi bu? Kız büyüdü, kocaya vermek gerek onu. Görünüşe bakılırsa olağan bir şey bu... kız sakat, çirkin falan değilse, onu isteyen erkekler de varsa, bundan olağan bir şey olamaz. Eskiden böyleydi bu işler... Kız belirli bir yaşa gelince anne babalar nikâh hazırlıklarına başlardı. *

/ ~ Tolstoy aslında insanaklı ile dalga geçercesine yapıyor bunu. Gerçekleri biraz direk olarak biraz da çarpıtarak söylüyor, bazen alaya alıyor, bazen ciddi ciddi olan biteni sorguluyor. Dostoyevski `den çok farklı bir kaleme sahip. Dostoyevski insan dramını dile getirirlen Tolstoy insan iradesini sorgulamayı daha uygun bulmuş. Kimsenin ne düşündüğü umrunda değil. Tolstoy senin beklentilerini dile getirecek kitabı koymuyor buraya, senin duygularının bir önemi yok.
"Yazar" etrafında olan biteni büyük titizlikle izler, onu yazar yapanda bu özelliklerinden biridir. Zor insanlardır. Ruh dünyasıyla fikirlerindeki yalnızlık aynı olmayabilir.

Yazar Jose Saramago `da Körlük  kitabında insanların dünyasını farklı ele almıştır. İnsanlığin Vahşi yaşam koşullarına indirgemiştir. Ona "kimse" kör olan "insanlar böylesi ahlâksızlığa meyleder mi hiç?" diye sorguya çekmemiştir.  Aslında insan ahlâkının ne denli basit olduğunu da açıklar. Herkes kördür ama rüşvet-tecavüz-hırsızlık-gasp niceleri.

Neydi o cümle "fareler kendilerinin sonunu getirmek için kapan kurmazlar." gibi bir cümle. :)

İnsanlar kendi kuyusunu kendileri kazmayı sever. Yazar da sever, okurlar da sever. Herkes biraz sever. Kurtlar da puslu havayı severler. ~

Tolstoy`a sorsaydık o günler de "kimler neler yaptı, sen neler gördün yaşadın? " bu kitaptam çok daha fazla şeyi anlatırdı heralde ~ /

Bu kitabı ele alacak olursak, kendini yok etmiş bir adamın evlenince kıskançlığında ortaya sunduğu diğer hayvanın ikinci versiyonunu sunar, ve karısını hic sebep yokken, kendinin yapmış olduğu hatanın bedelini eşine ödetmekten geri kalmaz. Öldürür onu!"

Piskolojisinin yerle bir olduğunu belirtmek için, dinleyici kişisinin anlattığına göre, hemen hemen her sayfasında Pozdnisev`in hayatını anlatirken saldırgan tutumunu dile getirirken, "sesinin yükselmesini" dile getirir. ~ /

* Nerede mi egemenlik? Her yerde, her şeyde. Her büyük kentin mağazalarını şöyle bir dolaşın. Milyonlar yatıyor bu mağazalarda, oralara harcanan insan emeğinin ise hesabını zor yaparsınız. Bakın oralara, yüzde doksanında erkeklerin kullanımı için bir şeycik bulabilecek misiniz? *

Tolstoy yine bir yerleri yakalayıp insanlarin modaya ayak uydurmalarından dert yanıyor. Erkeklere de , kadın güzel giyindiğinde değer veriliyor, kadın da bunu bilerek açılıp saçılıyor. Tolstoy`un demesiyle "avlıyor."
"Avlanan erkeğin suclusu Tolstoy mu ?"
Tolstoy amca, haklısın. ~ /

/~ Sayfalar değişirken Pozdnişev sırılsıklam aşık olduğundan bahseder.

Sonra da erkeklerin domuz oluşunu Pozdnisev`in ağzı ile itiraf eder. ~

= Hatırlayalım o sahneyi :

* “Ben de böyle bir tuzağa düştüm işte. Sırılsıklam âşık derler ya hani, ben de öyle oldum... Yalnızca kızı mükemmelin üstünde hayal etmekle kalmıyor, onunla evleneceğim sıralar kendimi de mükemmelin üstünde hayal ediyordum. Bilindiği gibi, kendinden daha aşağılık alçaklar bulamayacak, kendinden daha aşağılıklar da var diye bununla övünmeyecek, mutlu olmayacak alçak yoktur. Ben de öyleydim: Para ya da çevre edinmek için evlenen çoğu tanıdığım gibi çıkar evliliği yapmamıştım. Bir şeye aşırı düşkünlüğüm yoktu. Ben zengindim, kız yoksuldu. Bu bir. Övündüğüm öteki konu, başkaları evlenirken önceki çok kadınlı yaşamlarını sürdürmeyi düşünerek evleniyorlardı, oysa bense nikâhtan sonra tek kadınla yaşamaya kesin kararlıydım, bu nedenle de duyduğum gururun sınırı yoktu. Evet, korkunç bir domuzdum, ama melek sanıyordum kendimi. *

~ herhalde erkeklerin hışmına uğramamak için Pozdnişev`i paketlemiş, anlayana da "domuz" yaftasını yapıstırmış, usulüne uygun bir dille.~ /


* Yüz erkekten belki biri daha önce hiç evlenmemiş olsa, elli erkekten biri de her uygun fırsatta karısını aldatmayı daha önce aklının ucundan geçirmemiş olsa.... * * Düşük ahlâklı birine masum bir kızı satıyorlar, sonra bu satışı gerekli formalitelerle sağlama bağlıyorlar.”

Ne demek bu ? Düşük ahlâklı bir erkeğe masum bir kız vermek (evlendirmek)?
Düşük gelirli erkeğe demiyor sanırım ne dersiniz? "Ailelerin para ile kızlarını sattıkları veyahutta mal varlığı için parayla peşkeş (ne çirkin bir vaziyet) çekildiğinden. Erkeğin karakter yoksunluğundan, ergenliğe yeni girmiş veya az sonra geçmiş genç kızın hayatını mundar etmekten bahseder.. yanılıyor muyum ? "Hayır!" Sanırım Pozdnişev`in (Tolstoy) biraz olsun genelleme olarak nelere dil uzattığını, ne anlatmak istediğini biraz olsun anlayabildik/mi? Bilseydik gecen bir asır da bir şeyler değişirdi

"Çok şey değişti!"

"Ne mesela?"

"Başlık parası kaldırıldı."

:) hı hı

Manevi bir tutku ile birisine bağlanılarak (severek, saygı duyarak) gözü kapalı -burada körü körüne bir bağlıliktan bahsetmiyorum - maddi çıkar gözetmeden varılıyorsa, yani, mal varlığı yok/var derdine düşmeden uygun bulunuyorsa kimse kimseyi almış/satmış olmaz.

İslam dininde ilk erkeğin neyine bakılır ? Güzel huyuna, edebine, adab bilmesine. ~ /

Din konusuna hiç girmeyecektim (oysaki)
- Konuyu bağlamak açısından deyindim -
Ardından konu evlendikten sonra Pozdnişev malayına getirir ve " o birliktelikten sonra bende 'aşk'bitti.

* “İşte herkesin evlendiği gibi ben de evlendim, arkasından o önemsenen balayı başladı. Balayı, ne aşağılık bir isim... (Öfkeyle yükseltmişti sesini.) *

/ Gayet sakin bir anlatim varken Pozdnişev sesini yeniden yükseltir. (Kafa gidip gelmektedir.)
Saldırgan karaktere bürünen Pozdnişev aşk-evlilik olarak baktığı dünyasında unutlarının, beklentilerinin dışında bir dünya bulmuştur. Suçlusu da bizatihi kendisidir bir bakıma. Hem suçlu arar, hemde suçlunun diğer köşesinde kendisi de oturmaktadır. ~ /

/ ~ Tolstoy burada dozu biraz daha arttırır. ~ /

* Paris’teydim. Görülecek yerleri gezip dolaşıyordum. Kapıdaki duyuruda içeride sakallı bir kadınla bir su köpeğinin gösterisinin olduğunu okuyunca girmiştim. Oysa içeridekiler dekolte giyinmiş bir erkekle, mors postuna sokulmuş, su dolu bir küvette yüzen bir köpekten başka bir şey değildi. *

/~ Girdigi gösteri de, gösteriyi beğenmez. Hatta gösteri sahibi Pozdnisev`i göstererek "bu bey gösteriyi gördü, sizde girin" der . Pozdnisev bozuntuya vermez gösterinin pasifliğini.
~ yorumu size bırakayım ~ /

*
Balayı rahatsız edici, utanç verici, çirkin, aşağılık, iğrenç, en önemlisi de son derece can sıkıcı bir şeydir!.. * *
Balayından haz duymak, sigarada olduğu gibi, (bu olacak bir şeyse kuşkusuz) daha sonra olacak bir şeydir. Bunun için de eşlerin, bu ayıbın haz duyulacak bir şey olduğuna kendilerini inandırmaları gerekir.” “Ayıp mı dediniz?” dedim. “Oysa sözünü ettiğiniz, insanın en doğal özelliği.” *
/ ~ Neden ayıp olsun ki ? İki insanın severek birbriyle evlenmesi, balayının ayiplanacak nesi var ? Sırf sadece zevk olduğundan buna bir değer katmadiğı için mi böyle düşünmektedir.

Pozdnişev`i rahatsız eden, yalan dünyasının genelini herkesi içerisine dahil ettiğinden de olabilir. Acaba karısı çirkin olsaydı onu kıskanmayıp balayı olayını da normal hayatın içerisinde normal bir yere mi sığdıracaktı. O zaman yakışıklı kemancıyı da kıskanmış olmayacaktı sanırım. ~ /

* * . Haz da verir insana, neşe de... Hoştur yemek yemek, hiç de utanılacak bir yanı yoktur. Ama bu iş hem iğrençtir hem utanılacak bir şey, hem de acı verir insana. Hayır, hiç de doğal değildir! Masum bir kız her zaman nefret eder bundan.”

“Peki ama,” dedim, “peki ama insan soyu nasıl sürecek o zaman?”

Pozdnişev, bu çok iyi bildiği kötü niyetli itirazı bekliyormuş gibi öfkeli, alaylı karşılık verdi:

“Evet, demek insan soyunun yok olmaması için... * *


# * “O durumda insan soyunun nasıl süreceğini mi soruyorsunuz?” dedi. “Şu insan soyu dediğiniz şeyin sürmesi niçin gereklidir?” *

/ ~ Evet masum bi kız. Eğer üremek içinse, ve de zevk içinse; bırakın insanlığın soyu kurusun der. ~
Sonra kafa tekrar dumanlaşır (sigara yan etki yapıyor herhalde....) kitabın ilerlemesiyle ~ /


/ ~ Bazen inançlarını da sorgular ~ /

* insanlığın amacı, kutsal kitaplarda yazıldığı gibi, insanların sevgide bir araya gelmeleriyse, mızraklarını eritip orak yapmalarıysa vs. vs... bu amaca ulaşılmasını engelleyen nedir? Tutkular engelliyor bunu. Tutkuların en güçlüsü, en kötüsü, en dirençlisi de cinsel tutkudur. *

* Tanrı’nın insanları bilinen o amaca varmak için yarattığını düşünecek olursak, o zaman insanları ya cinsel tutkusuz ya da ölümsüz yaratması gerekirdi. İnsanlar ölümlü olup da cinsel tutkusuz olsalardı nasıl bir durum çıkardı ortaya? O zaman bir süre yaşarlardı, amaca ulaşmadan ölüp giderlerdi. *

* İnsan soyu sona mı erer? Dünya görüşü ne olursa olsun, insan soyunun bir gün sona ereceğinden kuşkusu olan var mıdır acaba? Ölüm gibi bu da kaçınılmazdır. Öyle ya, her din bir gün dünyanın sonunun geleceğini söyler, bilim de bunun kaçınılmaz olduğunu savunur. Ahlâk öğretisinde de aynı şeyin olmasında şaşacak ne var?" *

*
Onlar da haklı. Cinsel tutku, ne kadar süslenip püslense de, kötüdür, çok kötüdür. Savaşmak gereklidir onunla. Bizdeki gibi teşvik edilmeye gelmez. " * * ‘kadına cinsel istek duyarak bakan, onunla zina yapmış sayılır,’ *

/~ dini mi sorgulamaktadır, insanın dini kendine yorumlamasını sorgulamaktadir?

/ ~ Bazen dini sorgular (Tolstoy bilindiği kadarıyla inançlarına bağlıdır.) Bazen de dinin yanlış yaşandığını, dinin uygunluğuna göre yaşansaydı, soy devamlılığinda da bu kadar iğrendirmezdi Pozdnişev karakterini. ~ diye düşünüyorum . ~ /

* Ruhları birleştiren aşk, ama yanında neler var! Hayır, olamaz! * ~ ünlem bırakarak devam eder ~

* Cinsel doyumdan sonra aşk bitmişti. *

* Yani karşısındakinden yararlanarak kendine elden geldiğince çok haz edinmeyi amaçlayan, birbirine tam anlamıyla yabancı iki bencil kişi... *

/ ~ Balayının ilk zevk anlarının ardından bir tartışma "kaos" oluşur eşinde. Aşkın doyumdan sonra biter ? Aşk bu kadar basit miydi? Kime göre bu ilişki basite düşürüldü? Tolstoy ne demek istedi burada. Erkek alacağını alana kadar mı "aşk" hissetmişti, yoksa kadın mı evliliğini garantiye aldığında bozuk atmıştı. Evliliğin piskolojisi mi değişmişti bir gece içerisinde.
Kadın ile erkeğin dünyası farklıdır. Birisi ilgiye muhtaçken diğeri cinselliğe muhtaçtır. Yaradılış gereği ikisi birbirini tamamlamaya mecburdur. Belki de Pozdnisev`i bozan bu mecburiyetti ~
Dündelik eşlerinde (ücretli sevgili) buldugu tutkudan mahrum mu kalmıştı ? ~ Yine de eşimi aldatmadım diye birkac kez tekrarlar asabiyetle ~ /

~ ~ Ardından tartışmalari dile getirir. İlk tartışmaanın bir "rastlandı" olmadığını, üçüncü dördüncü tartışmada fark eder? Tartışmalar çok basit konulardan çikar ve büyümeye devam ederdi. Bir defasında da konu paraya dayanmıştı. Oysaki çizilen profilde Pozdnişev de itiraf eder. Ben heleki eşime para konusunda asla.... maddiyatı dert edinen bir adam değildi oysaki. Ve evliliğini sorgulamaya balayında başlar. Eğer para konusu elbise ile alakalı bir durumsa, okur Pozdnişev`e O zaman Rahibe, evet Rahibe Teresa ile neden evlenmediğini sorgulamaz mıydı? O zaman bu para mevzusunda çıkan "ıhtiyaç" acaba neydi? (Bakmayın bana öğle garip garip. Bu kadar meraklı bir insan değilim) -asla- :p ~ /

* İkinci tartışmamız, hiç de olmayacak bir şeyden çıktığı için daha çok şaşırtmıştı beni. Olay ufak bir para yüzünden, hiçbir zaman önem vermediğim, hele karım için asla esirgemeyeceğim para yüzünden çıktı. Yalnızca şu kadarını anımsıyorum: Karım konuyu öyle bir noktaya getirmişti ki, bir sözüm, parayla onun üzerinde baskı kurmak amacım varmış anlamına geldi. Sözde paraya yön vermenin özellikle benim hakkım olduğunu savunuyormuşum *

/~ konu buymuş meğer...~ /

* Anımsıyorum, kardeşimle, arkadaşlarımla, babamla tartıştığım olmuştu, ama aramızda buna benzer değişik, zehirli bir öfke hiç olmamıştı. * *
Beni nasıl bir yaşamın beklediğini düşündükçe dehşete kapılıyordum. *
~ Ve anlatmasını sürdürür ~ /


* Tartışmalarımız ilk günlerden başlamıştı. Güçlenerek, sertleşerek sürüyordu. Daha ilk haftalarda, ruhumun derinliklerinde hissetmeye başlamıştım mahvolduğumu, beklediğim şeyin gerçekleşmediğini, evliliğin yalnızca bir mutluluk değil, üstelik çok ağır bir şey olduğunu. Ama herkes gibi ben de bunu kendime itiraf etmek istemiyor, (her şey bitmemiş olsaydı şimdi de itiraf etmezdim) bunu yalnızca başkalarından değil, kendimden de gizliyordum. *

/acaba nasıl vir evlilik bekliyordu Pozdnişev. Tospembe hayaller miydi? Ona bu kadar sadıkken (sadakat gösterdiğine mi pişman olmuştu evliliği süresinde.

* Kimi zaman sözcükler, açıklamalar, dahası gözyaşları oluyordu, ama yalnızca kimi zaman... Of! Aklıma geldikçe şimdi bile kendimden iğreniyorum... Birbirimize söylediğimiz en kaba sözcüklerden sonra ansızın sessiz bakışmalar, gülümsemeler, öpüşmeler, kucaklaşmalar gelmiyor muydu... * *

/ ~ Pozdnişev`in kırıldığı nokta ise

* “Asıl iğrenç olan nedir biliyor musunuz, teoride aşkın ülküsel, yüce bir şey olduğu söylenir, oysa pratikte, sözü edilmesi de, anımsanması da insana utanç veren, onu tiksindiren iğrenç, domuzuna bir şeydir. Doğa boşuna utanılacak, tiksinilecek bir şey yapmamıştır onu. Madem ki utanılacak, tiksinilecek bir şeydir aşk, öylece de algılamak gerekir onu. *

~ onun beklediği bir evliliği bulduğu zamanda kaybedişi oluşu, gereksiz tartışmalar acı sözler. Ardından tekrar cinsel birleşmeler. Bu hususa "evlilik konuşmayla yürümüyor ama yatağa girince bir vakit her şey unutuluyor olmasımıydı?" Ya da onu asıl delirten "bir gün" müydü. Bir gün iki taraftan birisi muhakkak "aldatacak" düşüncesi miydi? ~ /

/Sonra söz konusu karısını öldürmeye geldiğinde. Her erkeğin karısıni öldürdüğü gibi öldürmüş olduğunu anlatması dehşet vericiydi. /

* ‘Neyle, nasıl öldürdün karını?’ Aptallar! Onu beş ekimde bıçakla öldürdüm sanıyorlar. Oysa çok daha önce öldürmüştüm onu. Şimdi her erkeğin, her erkeğin, evet her erkeğin karısını öldürdüğü zaman öldürdüm onu...” *

/
Tarihin sayfalarına gömmüştü bütün erkekler.. eşlerini elbette.
Böyle miydi bu düzen ?
/

Ardından Pozdnişev doktorlara tekrar çatar. Doktorlara göre cocuk yapmamalıdır he ? Ne sebeple. Aile içine bir doktor ne diye karışırmış? Ardından beş çocuk dünyaya gelir. Her biri nur topu gibi beş çocuk.. doktor bu sefer de annenin emzirmesine karşı çikacaktir. Sözde bilim insanı olacak kişilere ver yansın etmeye devam eder. Bilim büyüculeridir Pozdnişev`in gözünde.. ~ /

Bu nasıl bir inceleme oldu ? Ben yazmaktan yoruldum. Siz okumadan nefret edeceksiniz. Bir de yazı da düzenleme yapmayacağım. (Felaket)

* Sonra, bu aşk adına, yani iğrençlik adına ne yapıyorlar?.. İnsanlığın yarısını mahvediyorlar. İnsanlığın gerçeğe, mutluluğa yolculuğunda erkeğe yardımcı olması gereken kadınların tümünü, erkek sırf kendi zevkini düşündüğü için, kendine yardımcı değil, düşman yapıyor. *

/ ~ Bir daha ver yansın erkeklere eder duruma gelir Pozdnişev. Onun verdiği savaşa bakılırsa, bütün herkes suçludur aslında. Tolstoy`un dile getirdiği olay, kadınların erkeği avlamasından cok daha farklıdır aslında. Toplumsan sorunu ele almıştır. Hemde tüm çıplaklığıyla. Insanın insan olamayışıni resmeder.

https://1000kitap.com/kitap/cesur-yeni-dunya--1057 da ise Huxley Tolstoy`dan bir adım daha ileri gider ve o da cinselliğin boyutunu (tanrıyı da yok ederek "Ford" a boyun eğerek farklı bir dünya rotası çizer. Burada ise cinsellik ön plandadır
Ilişkiler gayet doğaldır. Ve ilişkiler çocuk yaslarda (daha tupteyken empoze edilir.) -ona da fazla bir zaman kalmadı gibi? Kitap yazıldıktan yüzyıl (bir asır) sonra gerçeklesecek gibi...


///yoruldum!///

Ardından şairlere gelir sıra. Anne-babalar- doktorlar, kadınlar, erkekler derken şairler....

* Kadının eğitimi her zaman, erkeğin kadına bakışına yanıt verecek biçimde olacaktır. Evet, erkeklerin kadınlara nasıl baktıklarını biliyoruz: Şiirlerde ozanların dedikleri gibi, Wein, Weib und Gesang (Şarap, Kadın ve Şarkı). * *
Sevda şiirlerinden başlayıp, çıplak Venüs’lere, Afrodit’lere varana dek bütün o şiirleri, tabloları, heykelleri alın... Hepsinde kadının bir zevk aracı olduğunu görürsünüz. *

/ ~ Haksız da sayılmaz~ /
Dünyanın düzeninden öylesi sıkılmıştir ki (yazar) kitapta hicbir şeyi es geçmemiştir. Neredeyse. Gitgide dozunu arttırmıştır. Her sayfa atlayınca doz bir milim daha yükselmiş. Pozdnişev`in eşini hiç olmayan hayali bir kuruntuyla öldürtmüştür. İnsanlara olan bakış açısı neredeyse tüm kadin ve erkekleri katletmiştir. (Ama haklı ya da haksız) evliliğe eğer zevk unsuru olarak ve soyunun devamı için evleniliyorsa; evlenmesinler demiştir.

Hak ettiğinden daha az ceza veren hakime dahi sitem etmiştir.
Bitirelim burada.

Teşekkürler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder